Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Görüşleri anlaşılabilir ve değerli kılan, kullanılan dildir.

Sevgili Zeynep Özata, “Pazarlama Blogları Karnavalı” için benim de bir şeyler yazmamı istediğinde, doğrusu biraz rahatsız oldum. Böyle durumlarda hep kendimi baskı altında hissederim veya elim yazmaya gitmez, ya da yazdıklarımı hiç mi hiç beğenmem. Gene böyle oldu. Önce dağarcığımda neler var diye şöyle bir baktım... Neler yoktu ki? Ama son günlerde Mah-zen nedeniyle anılara koşullandığım için, onlardan birini çekip çıkarmamın doğru olmadığını, üstelik de çok zamanımı alacağını düşündüm. Pazarlamayla ilgili bir yazının Mah-zen’de yer almasının doğru olup olmayacağını düşündüm. Ancak sonuçta pazarlama bileşiminin içinde yer alan birisi olduğum için yazıyı burada yayımlamaya karar verdim. Doğrusu ben, öyle pek kolay yazanlardan da değilim. Bu yüzden de A. Selim Tuncer’i nasıl kıskanıyorum bilemezsiniz.

Yazacak bir konu yakalayabilmek için Mah-zen’de bağlantı adresleri bulunan siteleri dolaşmaya başladım ve birinde karar kıldım. Yazıların ve gönderilen yorumların önemli bir bölümünü okudum. Okudukça duyduğum şaşkınlık ve rahatsızlık arttı. Gerçi hiçbir şeye şaşırmamayı öğreneli çok olmuştu, ama pazarlama gibi çağın en önemli disiplinlerinden birine sahip çıkan ve kendilerini bu konuda görüş açıklayacak yetkinlikte görenlerin, pazarlamanın ve dolayısıyla iletişimin temel aracı olan dili böylesine sorumsuz, derbederce ve -üzgünüm- bilgisizce kullanıyor olmaları beni gerçekten üzdü. Sözcük seçimi, söz dizimi, cümlelerin anlam yapıları, yazım kuralları ve üslup... Düşünebiliyor musunuz, daha cümlelerin ilk harflerinin büyük olması gerektiğini bile bilmiyor ya da biliyor da önemsemiyoruz. Çok değerli görüşlerin çarpıştığı ve tartışıldığı ortamlara böyle bir dil kullanımı yakışıyor mu?

Şu soruları düşünmekten kendimi alamadım:
  1. Pazarlama bir bilimdir. Pazaralama konusunda söz söyleyebilmek ve söylenen sözlerin ciddiye alınmasını sağlayabilmek, kullandığımız dilde de, bilime yaraşır bir düzey tutturmayı gerektirir. Bu düzeyden niçin bu kadar uzak kalabiliyoruz, öneminin bilincinde ve ayrımında mı değiliz?
  2. Bu yazıların sahipleri görüşlerini ve bilgilerini başkalarına aktarabilmek için böyle bir dille kitap ve makale yazsalar ya da profesyonel ve bilimsel toplantılarda bildiriler verseler, bunları okuyanların kendileri hakkında hangi düşüncelere sahip olacaklarını hiç düşünmezler mi?
  3. Pazarlamayı satışla karıştırıp da, günlük konuşma dili ya da satıcı, hatta bazan da işportacı monoloğu tuzağına mı düşüyoruz?
  4. Böylesi bir umursamazlığın giderek, bırakın bilimsel ve mesleki görüş alışverişinde bulunmayı, pazarlama ve satış işlevini gerektiği gibi yerine getirebilmemiz konusunda bizi hangi açmazlara sürükleyeceğini hiç düşünmüyor muyuz?
  5. İnternetteki yabancı pazarlama sitelerinde kullanılan dil de bizim kullandığımız kadar sorunlu ve derbeder mi?
  6. İnternet ortamını çok mu hafife alıyoruz ve o yoz “chat” mantığının etkisiyle mi davranıyoruuz?
  7. Doğru kullanılmayan dil sonucunda, küçük bir anlam kaymasının bile değişik algılara yol açacağını ve yanlış anlaşılacağımızı neden düşünmüyoruz? (Reklamcılık Vakfı Yayınları için İngilizce’den çevrilen kitaplarda bazan bir sözcüğün ya da bir cümlenin Türkçe anlamını doğru belirleyebilmek için günlerce tartıştığımızı çok iyi biliyorum.)
  8. Yanılıyor ve abartıyor muyum; okuduğum yazıların hiçbiri herhangi bir bilimsel ve mesleki kaygıyla yazılmamış olabilir mi?
Bu konuda söylenecek daha çok şey var ama, burada kesiyorum.

Aynı sitede karşılaştığım bir başka konuya da bir iki cümleyle değinmek istiyorum. Bir reklamı beğenmek ve beğenmemek ayrı şey, doğru ya da yanlış olduğu konusunda görüş belirtebilmek ise bambaşka bir şey... Herhangi bir reklamı çok beğenir ya da hiç beğenmeyebilirsiniz. Ama o reklamın doğru ya da yanlış olduğunu, işini yapıp yapamadığını öyle uluorta değerlendirmek ve hükümler vermek doğru değil.
  1. O reklamın hedef kitlesinin kaçta kaçını oluşturuyoruz?
  2. Reklamın hazırlanması aşamasında kullanılan verilerin neler olduğunu ne kadar biliyoruz?
  3. Marka ve ürünle ilgili pazar ve rekabet bilgilerine sahip miyiz?
  4. Herhangi bir reklam için, ‘her açıdan para emek ve zaman kaybı olmuş’ diyebilme cesaretini nasıl gösterebiliyoruz?
  5. Herhangi bir reklam konusunda ‘Belki o kısım cut edilip, tekrar yayınlanır.’ gibi harika bir Türkçe’yle hüküm verebilmek biraz garip olmuyor mu?
Bu konuda da söylenebilecek daha pek çok şey var, ama ben tek bir şey söylemekle yetiniyorum. Lütfen herkes kendi işine baksın ve doğru baksın.

Söz konusu reklamla ilgili olarak Prof. Ali Atıf Bir’in neler yazdığını merak ediyorsanız lütfen, Hürriyet'in 06.08.2006 Pazar günkü sayısında yer alan köşesine bakın.

3 yorum:

A. Selim Tuncer dedi ki...

Şahin Abi, “dil”e getirdiğin konuda ne yazık ki haklısın. Ama umarım bu uyarın, heves kırmak yerine motive edici olur.

Şahin Tekgündüz dedi ki...

Kusura bakma ama, saygıdeğer pazarlamacıların böyle bir uyarı ile hevesleri kırılacaksa, pazarlamacılığı bıraksınlar. Pazarlamanın ne çetin bir kurmay işi olduğunu benim söylememe gerek var mı?

Bu, üstün başın çok pasaklı, sakalını da tıraş etmemişsin, daha dikkatli ol, sana yaraşmıyor denilen bir kurmay albayın hevesinin kırılıp ordudan istifa etmesine benzer.

Ne benzetme ama...

Adsız dedi ki...

In the whole world's sustenance, at some pass‚, our inner throw goes out. It is then blow up into zeal at hand an contend with with another magnanimous being. We should all be indebted for those people who rekindle the inner spirit